uykusuzlara hayatta kalma rehberi

17 Aralık 2011 Cumartesi

yalnızlığın rengi

Sizi hiç düşünmediğiniz şeyler üzerine düşündürmek isterdim. Bence bunu yapmak büyük bir meziyettir ve yukarıdaki başlığı atmama sebep olan kişi işte tam da bu meziyete sahip güzel bir insan. "Yalnızlığın rengi ne olabilir ki" diye sordurdu kendime. Dipsiz bir karanlık cevapladı.

Cevap dipsiz karanlık mıydı? Ama ben değil miydim kendini karanlık boşluğa atan. Ben değil miydim bulduğu her fırsatta başladığı her şeyden kaçan korkak? Benim için yalnızlığın rengi ile korkaklığın rengi aynı. Peki korkaklığın rengi neydi? Buldum buldum. Bence yalnızlığın rengi ağlamamak için sıktığınız göz pınarlarınızın ağrısının rengidir. Acının rengi yalnızlığın rengidir.

Beyaz bence umudun rengi. Keşke kaçtığım şeylerde beyaz rengi görseydim. Ama ben hep kaçtım. Hayatımı bir kaplumbağa kabuğunun altında geçirebilsem eminim geçirirdim. Başıma ileride ne geleceğini bilmiyorum. Sadece kaçmanın mutluluk getirmediğini bilmenizi isterim. Bu benim deneyimleyerek ulaştığım bir sonuç değil. Kaçmadan önce de biliyordum bunun mutsuzluk getireceğini ama katlanarak artacak bir mutsuzluktan korktum. Bu bir itiraf mektubu gibi oldu sanki. Özlemenin rengi var bir de...

Bence özlemenin rengi gri. Ama umutsuz bir özlem bu. Hiçbir şey vaadetmeyen bir özlem. Bir kaçağın kaçtığı şeye duyduğu özlem. Aslında suçluluk duymam gerektiğini düşünebilirsiniz. Ama duymuyorum. Yaptığım şeyi yapmasaydım seni daha büyük mutsuzluklara sürükleyen adam olabilirdim. Gelecekteki seni kurtarmak için şimdiki beni harcadım. Ve seni bir kaçağın bir sürgünün kaçtığı şeyi sevdiği gibi seviyorum. Hüzünlü ama umutsuz... Yalnızlığın rengi benim adım.

12 Aralık 2011 Pazartesi

icewind dale 2 - hiç bitirmediğim oyun




İngilizcemin yamuk, frp bilgimin gudik, kızlarla aramın kubik ve fantastik diyarlara ilgimin histerik olduğu bir zaman dilimi içerisinde ilk bilgisayarımda ben bu oyuna matematiksel rastgelelik tanrısı sayesinde bir korsan cdci vasıtasıyla sahip olmuştum. O kadim zamanlarda korsan cd ciler hayvan gibi dükkanlar açarlardı ve ben karıştığım illegalitenin farkında bile olmazdım.

Neyse aldığım oyunu "next" tuşuna hayvanca basa basa kurdum. Oyunun adı İcewin Dale 2 idi. Kurulum ekranında bir takım şahsiyetlerin resimleri akıp gidiyordu. Güzel elfler, karanlık tipler, eciş bücüş cüceler falan. Aklınıza frp ile ilgili ne gelirse işte. Frp ne yahu diyen varsa hemen google amcaya sorsun.

Oyunun başında kendinize 6 kişilik bir ekip kuruyorsunuz. Ekipteki herkesin ırkını, classını, özelliklerini falan belirleyip "Ten Town" denen yerde maceraya akıyorsunuz. Bu karakter yaratma ekranında seslendirme bile seçiyorsunuz. Çok güzel replikler var şahane atmosfer yaratıyor. Oyun boyunca her boy ork, goblin, örümcek, ejderha, insan vs kesip kesip ilerliyorsunuz. Pek bir rol kasma kısmı yok. Devamlı bişiylerle savaşıyorsunuz ancak oyun aslında çok zevkli lan. Oha ağzım sulandı bak. Resmiyeti de bir kenara baktım. Zaten böyle acımasız bir diyarda resmiyet falan olacak iş değil. Kılıçlarınızı kuşanıp büyülerinizi hazırlayın ve icewind dale 2 yi edinip aksiyona girin. Goblinlerin ordu oluşturup saldırdığı "ten town" ı kurtarun.

"Today is a good day to die..."

roman yazan zombi kikolamaca

Sevgili uykusuzdaşlarım; bilirim içinizde yığınla yaratıcı insan var. Bu bloga taa ilk başladığım zaman temel önermem "uyku problemi çeken insanların esasında çok yaratıcı olmaları gerekir" idi. Bu fikrim hala değişmedi. Ben de sıkı bir uykusuz olduğuma göre bir yakım üretici faaliyetler içine girmiş olmam sizi çok şaşırtmaz heralde. Naçizane hikayeler yazıyorum efendim. "Ahahueha bu dil kullanımıyla mı?" diye şaşırdığınızı duyar gibiyim. Evet blogda biraz özensiz yazılar çıkarıyorum ama hikaye yazarken işimi ciddiye alıyorum. Ama konu sapıyor anlatmak istediğim bu değil.

Bir yıl önce yazdığım hikayeler çift haneli sayılara ulaştığında daha geniş öyküler yazmam gerektiğini hissettim. Kafamda bu şekilde anlatılabilecek 3+1 hikaye var. "+1 ne lan?" dediğinizi duyar gibiyim. Bu arada sanırım siz de farkettiniz devamlı birilerinin bir şeyler dediğini duyar gibi oluyorum. Sanırım ufaktan beynim peynir haline gelmeye başladı. Öhöm, +1 olarak düşündüğüm şey bir fantastik hikayeydi amma velakin şimdilik eğer oturup yazacaksam fantastik edebiyata bulaşmış olmak istemiyorum. "Eh madem fikirlerin var niye yazmıyorsun?" dediğinizi duyar gibi değilim eheh bunu kendim soruyorum ayna karşısında. Problemim şu; yazmaya çalıştığım birkaç ufak girizgah yaptığım bu konularda, bilgi eksikliği içerisinde bulunduğumu hissediyorum ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım tatmin olmuş hissetmiyorum. Bu sebepten de roman fikirlerim veya en azından uzun öykü fikirlerim beynimin topraklarında gömülü duruyorlar ve acıkmış bir zombi gibi arasıra mezarlarından kalkıp üzerlerinde dolaştıkları beynimi kemirip karınlarını doyurup geri deliklerine giriyorlar. Böyle bir cümle yazan bir dil katili nasıl roman yazsın ha seni uykusuzdaş? Benim merak ettiğim sizlerinde böyle sıkıntıları var mı? Varsa söyleyin bilelim öğrenelim bir çözüm bulalım birlikte.

Of sıkıldım ben ya ne zor kardeşim yaşamak.

İyi sabahlamalar...

Not: uçev kikolamaca güzel bir şeydir. ama aslında böyle birşey yok.